Sanal Evrenlerde Satın Alınan Araziler Gerçek Olabilir Mi?
Bir gün, biri sana yaklaşıyor ve “Mars’ta bir arsa aldım” diyor. Gülüyorsun belki. Ama aynı kişi sonra “Decentraland’da bir plaza aldım, haftada 4 bin dolar kira getiriyor” dediğinde duraksıyorsun. Çünkü bu artık sadece bir oyun değil. Bu, fiziksel dünyada elle tutamadığın ama sana gelir getiren, satılabilen, miras bırakılabilen bir “şey” haline geldi. Peki ama... bir pikseller yığını nasıl gerçek olabilir?
Gerçek Nedir? Önce Bu Sorudan Kaçamazsın
Gerçeklik dediğimiz şey, beş duyunun deneyimleyebildiği bir düzlemden ibaret miydi hep? Eğer öyleyse rüya da gerçektir, çünkü göz bebeğin hareket eder, kalbin hızlanır, terlersin. Peki sanal bir evrende biriyle konuşup onunla bir şeyler paylaşmak da gerçek değil mi?
“Gerçek”, yalnızca fiziksellik midir yoksa topluca inandığımız ortak bir simülasyon mu? Eğer milyonlarca insan bir oyunda toplanıp oradaki arazilere değer biçiyor ve alışveriş yapıyorsa, o alan fiziksel olmasa da toplumsal olarak gerçektir. Tıpkı para gibi: Kağıttan başka bir şey değil ama tüm düzen onun üstüne kurulu. O zaman soru şu: Sanal evrenlerde satın alınan arsalar “fiziksel olarak değil” ama “toplumsal olarak” zaten gerçek mi?
Bir Arazi: Haritada Bir Kare mi, Zihinde Bir Güç mü?
Decentraland, The Sandbox, Spatial gibi platformlarda satılan sanal araziler; gerçek dünyadaki konumlar gibi sınırlara, konum avantajlarına, altyapı farklılıklarına sahip. Mesela bir sanal arsa, bir konser alanına yakınsa daha değerli. Tıpkı bir evin deniz manzaralı olması gibi. Yani orada da “konum” kavramı oluşmuş durumda. Ama peki ya toprak altı?
Şaşıracaksın ama bazı platformlarda yer altına bile yatırım yapılıyor. Neden mi? Çünkü ileride metaverse dünyalarında “madencilik”, “enerji üretimi”, “altyapı yönetimi” gibi kavramlar sanallaşacak. Oraya şimdiden giren yatırımcılar, dijital enerjinin geçtiği yer altı borularını bile alıyor. Gerçek dünyada bu saçma gelse de, sanal dünyada altyapı simülasyonu ciddi yatırım alanı haline gelmiş durumda.
Sistemin En Garip Noktası: Tapu Sistemi Blockchain ile Kutsanmış
Bir sanal arazi aldığında sana gelen şey fiziksel bir belge değil. Dijital bir NFT (non-fungible token). Bu NFT, blockchain üzerinde saklandığı için çalınamaz, kopyalanamaz, değiştirilemez. Peki ya fiziksel mülkiyetler? Onlarda bile tapular kaybolabiliyor. Yangında, afette, sistemsel hatalarda yok olabiliyor. Ancak blockchain’de kayıtlı bir sanal mülk, neredeyse evrenden bile silinemez hale geliyor.
Yani ironik ama gerçek: Sanal bir arsanın tapusu, fiziksel bir arsanın tapusundan daha güvenli olabilir.
Peki Bu Araziler Gerçek Olur Mu? Bu Soru Yanlış...
Aslında bu soruyu sormak bile geleceği yanlış anlamaktır. Çünkü bu araziler çoktan gerçektir. Ama farklı bir düzlemde. Tıpkı rüya gören birinin içinde yaşadığı evin onun için gerçek olması gibi. Yani bu bir varlık sorusu değil, düzlem sorusudur.
Bu dünyada bir arsanız var ama o dünya fiziksel değil. Yine de orada insanlar yaşıyor (avatarlarıyla), çalışıyor (freelance metaverse işleriyle), satın alıyor (NFT ile), ve hatta evleniyor. Peki artık hangi düzlem daha gerçek?
İleri Seviye: Fiziksel Varlıkla Sanal Mülkiyetin Birleşmesi
İşte bu kısım henüz çok az kişinin bildiği, zihin kıran gerçeklerden biri: Bazı mimarlık firmaları, sanal arsalar üzerine kurdukları dijital binaları, aynı anda gerçek dünyada da 3D yazıcılarla inşa ediyorlar. Yani bir yapı hem metaverse’te hem dünyada aynı anda var oluyor. Bu, “ikiz mimari” adını almış durumda.
Yani sen metaverse’teki evine giriyorsun, ve o evin aynısı Türkiye’de bir tarlada basılıyor. Artık sınırlar kayıyor. Dijital mülkler, fiziksel karşılıklar üretmeye başlıyor.
En Büyük Gerçek: İnsan İnancı
Unutma: Gerçeklik çoğu zaman toplumun uzlaştığı bir hayalden ibarettir. Dinler, hukuk, ekonomi, zaman... Bunların hiçbiri elle tutulmaz. Ama milyarlarca kişi bunlara göre yaşar. O halde eğer bir gün insanlık, metaverse’teki arazilere tapınırsa; onlar, en az Kâbe kadar gerçek olur.
Belki de En Başından Beri Gerçeklik Bir Oyundu
Sanal evrenlerdeki araziler fiziksel değildir ama zihinseldir. Onlara biçilen değer, toplumsal enerjinin bir yansımasıdır. Ve biz insanlar olarak yüzyıllardır haritalara, sınır taşlarına, belgeler üzerine çizilmiş çizgilere değer atfediyoruz. Şimdi sadece bunu piksel üzerine yapıyoruz. Fark ne?
Belki de en başından beri, tüm mülkiyet bir inanç oyunuydu. Şimdi sadece sahne değişti: Toprak altından piksel üstüne.