Ana Karargâh Neler Yapıyoruz?
Hikayemizin Perde Arkası Beyin Kıvılcımları Bağlantıya Geçin

Bizim De Netflix’imiz Var, Diyen Ama Kaybolan Yayın Siteleri

Bir sabah internet uyanır… ve her yer aynı başlıktır:

“Bizim de Netflix’imiz geliyor!”

Basın bültenleri hazırlanır. Röportajlar verilir. Lansman geceleri yapılır. Kurucu ekiplerin gözleri parlar: “Biz farklıyız, çünkü yerli, özgün, kültürel... ve çünkü artık herkes dizi izliyor.”

Sonra?

3 ay geçer. Site çalışır ama kimse girmez. İçerikler yüklüdür ama izlenme yoktur. Sunucu parası ödenir ama yatırımcılar sessizdir. En sonunda, arka planda oturum süresi düşer. Panelden çıkış yapılır. Ve sistem kendi kendini kapatır.

Geriye sadece şu cümle kalır: “Bizim de Netflix’imiz vardı...”

Çoğunun Hikâyesi Aynı: Büyük Vaat, Sıfır Alışkanlık

Bu platformların ortak problemi teknik değil, duygusaldı. Çünkü bir yayın platformu sadece içerik değil, alışkanlık satar. İnsanlar her akşam “orada olmak” ister. Peki bu kaybolan siteler ne sundu?

  • İçerik var ama bağ yok.
  • Diziler var ama ses yok.
  • Arayüz var ama hatırlanma yok.

Bu platformlar kullanıcıyı değil, rakibini taklit etti. Sonuç? Kopya, orijinali yaşatır ama klonu öldürür.

“Orijinal İçerik Üreteceğiz” Sözüyle Başlayıp YouTube’dan Toplama Videolarla Bitenler

Bazıları büyük laflarla başladı:

“Biz de dizi çekeceğiz. Kendi ‘Breaking Bad’imizi yaratacağız.”

Gerçekte ne oldu? Üç bölümlük amatör yapımlar, 2 kamera ile çekilmiş kısa filmler, müzik programı diye yüklenmiş sahne arkası görüntüler… Ve çoğu zaman ana sayfada hep aynı video duruyordu.

Çünkü içerik üretmek, video yüklemekten ibaret değildir. Bu bir kültür, bir strateji, bir maraton işidir. Ama bu platformların çoğu koşmaya başlamadan nefessiz kaldı.

Kullanıcıdan Önce Yatırımcıyı Etkilemeye Çalışmak

En temel hata: Platformu izlenmek için değil, yatırım almak için kurmak.

Web sitesi hazır, demo video harika, sunumda “beklenen kullanıcı artışı” eğrisi gökyüzüne uzanıyor… Ama ortada tek bir sadık kullanıcı yok.

Gerçek kullanıcıların davranışı, Excel tablosu gibi çalışmaz. Onların duyguları, beklentileri, kaotik seçimleri vardır. Ama bu siteler, insanları değil grafikleri ikna etmeye çalıştı.

Alt Yapı Var Ama Ruh Yok

Streaming altyapısı kiralanmış, CDN bağlantıları yapılmış, üyelik sistemi entegre edilmiş. Ama platform boş. Çünkü içerik sayısı değil, içerik kültürü belirler.

Platform Detayı Gerçek Karşılığı
Görsel olarak Netflix’e benziyor Kullanıcılar kopyayı fark eder
İçerik orijinal ama kalitesiz Hiçbir şey izlenmez
Yabancı dizilere benzeyen isimler Taklit hissi verir
Mobil uygulama var Yüklenir ama hiç açılmaz

Algı Yanılgısı: Dizi İzleyen Herkes Yeni Platform Dener Sanıldı

Bir diğer trajik yanılgı: “İnsanlar dizi izliyor, demek ki bize de gelirler.”

Hayır. İnsanlar diziyi izler, platformu değil. Platformu sadakatle kullandırmak için, diziden önce güven inşa etmek gerekir. Ama bu sitelerin çoğu, dizi afişleriyle kullanıcıyı çekerken, arka planda güvenin kırıntısını bile oluşturamadı.

Sunulmamış Ama Gömülmüş Deneyimler

Bazı siteler gerçekten iyi niyetliydi. Görsel tasarımı iyiydi. Bazı yapımlar ilginçti. Fiyat politikaları mantıklıydı. Ama bir eksik vardı: kimse onları tanımıyordu.

Tanıtım yapılmadı. Sosyal medya kullanılmadı. Hikâyeleri anlatılmadı. Sponsorlu içerik üretilmedi. Ve sonuç? Kimse o dünyalara giriş yapmadı.

Gizli Mezarlıkta Yatan Platformlar

Bugün hâlâ sunucuları açık olan, ama içinde hayat olmayan yayın platformları var. Ana sayfasında “Kaldığımız yerden devam ediyoruz” yazan, ama son içeriği 2021’de yüklenmiş platformlar.

Bunlar yeni Netflix olamadı. Çünkü Netflix olmak için gereken şey bir site değil, bir davranış biçimi yaratmaktır.

Ve davranış, sadece ekran değil, ekranın arkasındaki ruhla inşa edilir.

Geride Kalan Tek Şey

Şimdi bazı yatırımcıların sunum dosyalarında hâlâ bu platformların adları var. Bazı ajansların portföylerinde “Biz bu sitenin lansmanını yapmıştık” cümlesi geçiyor.

Ama ortada artık ne kullanıcı var, ne içerik, ne de ses.

Sadece tek bir fısıltı kalıyor dijital boşlukta yankılanan:

“Bizim de Netflix’imiz vardı…”