Son Kullanıcının Ne İstediğini Anlamayan Geliştiricilerin Hataları
Bir yazılım projesi başlarken genellikle sessiz bir oda vardır. O odada birkaç geliştirici, monitörlerin karşısında fikir üretir. Kod konuşur. Fonksiyonlar tartışılır. Veritabanı şemaları şekillenir. Ve çoğu zaman içeriden şu cümle yükselir:
“Bu çok iyi oldu. Kullanıcı bayılır.”
İşte o an, aslında hikâyenin çöküşü başlar. Çünkü kullanıcı bayılmaz. Kullanıcı bakar. Anlamaz. Sorar. Vazgeçer. Uygulamayı kapatır. Siler. Ve geri dönmez.
Bu yazı, kullanıcının ne istediğini bilmeyen geliştiricilerin yaptığı hataları — ama sadece teknik değil, duygusal körlükle işlenmiş hataları — açıklıyor.
1. “Ben Kullanıcı Gibi Düşünüyorum” Demekle Kullanıcı Olunmaz
Geliştiricilerin yaptığı ilk ve en ölümcül hata budur: Kendi zihnindeki mantığı evrensel sanmak. Yazılımın nasıl çalıştığını bilen biri için her şey basittir. Ama kullanıcı için hiçbir şey “sistematik” değildir.
Geliştiriciye göre:
- Menü zaten sağ üstte, bulur.
- İkon zaten yaygın, tanır.
- “Onayla” ve “Tamam” arasındaki fark anlaşılır.
Ama kullanıcı bu dünyaya gelmez. O, yazılıma değil sonuca odaklıdır. Anlamadığı her tıklama, zihninde stres yaratır. Ve o stres, kullanım süresini değil, silme ihtimalini artırır.
2. “Teknik Olarak Mükemmel” Olan Ama Hiç Kullanılmayan Özellikler
Bir geliştirici haftalarca uğraşır. Parametrik bir filtre sistemi, animasyonlu geçişler, otomatik eşleştirme algoritmaları… ama kullanıcı bunları kullanmaz.
Çünkü kullanıcı sadece şunu sorar:
“Benim derdime bu çözüm getiriyor mu?”
Eğer hayırsa, kodun ne kadar optimize olduğu, JSON'un ne kadar hafif geldiği, backend'in kaç ms'de cevap verdiği… önemsizdir.
3. Anlatmadan Anlaşılacağını Sanmak
Arayüz yapılır. Form hazırlanır. Düğmeler yerleştirilir. Ama açıklama yoktur. Çünkü geliştirici “nasıl olsa anlaşılır” der.
Fakat kullanıcı sorar:
- Bu buton ne işe yarıyor?
- Geri alabilir miyim?
- Kaydedildi mi?
Bu sorulara cevap verilmeyen her senaryo, kullanıcının ürüne güvenini yok eder. Kullanıcı korkar. Ve korkan kullanıcı, sessizce gider.
4. Kullanıcı Deneyimi Haritası Yerine Fonksiyon Listesiyle Yaşamak
Geliştiriciler sıklıkla “ne yapılabilir?” sorusuna odaklanır. Ama doğru soru şudur:
“Kullanıcı ne yapmak ister?”
Fonksiyonlar önemli değildir. Akış önemlidir. Kullanıcının ilk gördüğü ekran, ilk tıklama hissi, başarı mesajının tonu… bunlar koddan bağımsız ama ürünü yaşatan şeylerdir.
Fonksiyon odaklı düşünmek, uygulamayı bir terminal ekranına dönüştürür. Ama kullanıcı, işlem değil deneyim arar.
5. Geri Bildirim Almamak, Almamak Değildir
“Kullanıcıdan şikayet gelmedi, demek her şey yolunda.”
Hayır. Şikayet gelmemesi, çoğu zaman kimsenin uygulamayı kullanmadığı anlamına gelir. Kullanıcı geri bildirim bırakmaz. Uygulamayı terk eder.
Geliştiriciler bu sessizliği yanlış yorumlar. Ama sessizlik, kullanıcıdan gelen en yüksek sesli mesajdır:
“Sana zaman harcamaya değmez.”
6. Her Kullanıcıyı Geliştirici Gibi Davranmaya Zorlamak
Bir kullanıcıyı uygulamaya sokup ondan şunları beklemek yanlıştır:
- Kendi yolunu bulsun
- Hataları tahmin etsin
- İkonların anlamını çözsün
Kullanıcı yönlendirilmeyi ister. Geliştirici gibi keşfetmeyi değil.
7. En Tehlikelisi: “Ben Biliyorum” Sendromu
Yazılım geliştikçe ego da gelişir. Ve geliştirici kendini ürünün merkezi sanmaya başlar. Kullanıcıyı değil, kendini memnun eder.
Bu en tehlikeli andır. Çünkü artık hiçbir test, hiçbir istatistik, hiçbir geri bildirim etkili olmaz. Geliştirici “doğru olanı ben bilirim” der.
Ve kullanıcı da gider.
Görünmeyen Mezarlıkta Yatan Uygulamalar
Bugün, teknik olarak harika ama kullanıcıyı anlamadığı için ölmüş binlerce uygulama var. Hepsi sessizce App Store arşivinde. Google Play çöplüğünde. GitHub’ın tozlu köşelerinde.
Onlar birer başarısızlık değil, anlatılmamış hikâyedir.
Son Not
Yazılım sadece yazılan kod değildir. O, bir kişinin başka bir kişiye duyduğu görünmez empatiyle yaşar. Empati yoksa…
Uygulama, çalışır ama yaşanmaz.
Kullanıcı ne istediğini bazen bilmez. Ama ne istemediğini her zaman hisseder. Ve hissettiklerini açıklamasa da, seni terk ederek cevap verir.
Bu yüzden bir geliştirici olarak en önemli görev şu soruyu sürekli sormaktır:
“Kullanıcı burada ne hissediyor?”